8 Kasım 2015 Pazar

Yugoslavya'nın İzinde: Osmanlı Sancağı Belgrad

Federal yapıdaki dengesizleşme ve artan milliyetçilik akımının da etkisiyle 90'lı yılların başından itibaren iç çatışma ortamına giren Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin dağılış sürecinden sonra ortaya çıkan 7 adet yeni ülke içinde eski başkent Belgrad'ı içine alan ülke Sırbistan olmuştur. Geçmişin o ihtişamlı ve güç merkezi olan şehri, yerini sempatik, yalın ve tarih kokan bir atmosfere bırakmış. Yakın tarihin ve bu vesileyle yüzyıllar boyunca süren Osmanlı hakimiyetinin izlerini sürmek için sabah saatlerinde Sofya'dan Kalotina Sınır Kapısı'na doğru ilerliyoruz. Bulgaristan tarafını terk etmeden evvel sınır polisinin, gittiğimiz yeri sormak isterken bozuk bir Türkçe fakat otoriter bir ses tonuyla, "Nereye geliyorsunuz?" sorusuna tek kelimelik "Belgrad" cevabını verdikten sonra bu kez Sırbistan sınırına geliyoruz. Aklınızda bulunsun, aynı milletten iki erkeğin seyahati, sınır polislerinin bir hayli dikkatini çekmekte. Bu sebeple Sırp polisi bizleri arama ihtiyacı hissetti. Hoş, bu durum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamızdan da kaynaklanmıyor değildir muhtemelen. 

Sınır ile başkent Belgrad arası, ortalama bir hızla yaklaşık 5 saat. Yol durumu gayet iyi. Sırbistan'a giriş yaptığınız andan itibaren, gurbetçi vatandaşların sık kullandığı bir güzergah olması sebebiyle Türk müşterilerinin dikkatini çekmek için sağlı sollu Türkçe ilanlar ve restoran menüleri dikkatlerden kaçmıyor. Uluslararası karayolu rotası üzerinde bulunan Niş'te fazla oyalanmıyoruz. Sırbistan'ın önemli bir sanayi merkezi olan Niş, Osmanlı izleriyle dolu. Şehir merkezindeki anıt, NATO bombardımanı ile hayatını kaybeden insanlara ithaf edilmiş.

Seyahat programımızın Ramazan Bayramı ertesine denk gelmesi sebebiyle, bayram ziyareti sonrası yaşadıkları ülkelere geri dönen pek çok gurbetçi vatandaşa rastlıyoruz. Balkan coğrafyası kültürel olarak zaten bize çok uzak değilken, sağlı sollu Türk vatandaşları ile karşılaştıktan sonra aklımızdaki sınır kavramı bertaraf oluyor. Yurtdışında olduğumuz hissiyatını ortadan kaldıran bu ortam eşliğinde Belgrad'a varıyoruz. Yol yorgunluğunun tetikleyici etkisiyle ilk işimiz otele yerleşmek.

Hotel Dom, Belgrad

Belgrad'ın merkezinde yer alan Hotel Dom, tefrişatının nostajik dokusu ve görevlilerin samimi yaklaşımıyla gayet hoş bir şekilde karşıladı bizleri. Check-in işlemini yapıp kısa bir dinlenmeden sonra şehir merkezine atıyoruz kendimizi. Belgrad'ın gezilecek yerleri ergonomik bir tasarıma sahip. Haliyle şehri bir uçtan bir uca, uzun vakitlerle ölçülecek bir gezi programına ihtiyaç duymuyorsunuz. Sırp parası dinar oldukça değersiz. Elinizde bir tomar parayla geziniyorsunuz sokaklarda. Genel olarak ise herşey çok ucuz. 

Aziz Sava Katedrali, dünyanın en büyük Ortodoks Katedrali. Kilise, Sırp Ortodoks Kilisesi'nin kurucusu Aziz Sava'nın, Osmanlı döneminde Sinan Paşa tarafından 1595 tarihinde gömüldüğü düşünülen yere kurulmuş ve halihazırda iç tadilatı devam etmekte.

Aziz Sava Katedrali, Belgrad

Belgrad sokakları bir hayli hareketli. Adına "pekara" denilen hamur işi mamulleri, günlük atıştırmaların favorisi. Buraya kadar gelmişken klasik fast-food türü yiyeceklerden ziyade, geleneksel tatlara yönelmenizi tavsiye ederim. Zaten şehrin gıda tüketimi alışkanlıklarında da hakim olan anlayış pekara üzerine. Şehir içi ulaşımı sağlayan otobüs ve elektrikli tramvaylardaki üstün körü denetim, pek çok yolcunun ücretsiz seyahatine yol açmakta. Özellikle turistlerin oldukça hoşuna gidiyor bu durum. 


Prens Mihailo Obrenovic Heykeli, Belgrad


Cumhuriyet Meydanı, Belgrad

Tuna Nehri, başkenti ikiye bölmüş durumda. Nehrin bir tarafı sanayileşen ve günümüz dünyasına adaptasyon süreci yaşayan, gökdelenlerin yükseldiği yeni şehir iken, diğer taraf, tarihi dokusunu muhafaza eden eski Belgrad. Aklınızda bulunsun, şehrin tarihi tarafının kısa bir panoramasını görmek için "2" numaralı elektrikli tramvay hizmet vermekte.

2 Numaralı Elektrikli Tramvay, Belgrad

Ve şimdiki noktamız Kalemeydan. Tuna Nehri'ne tepeden bakan, Belgrad Kalesini bünyesinde bulunduran bu meydanın bir parktan oluşması ve bir parkın şehrin en önemli ilgi noktası olması bir hayli ilginç. Kalemeydan'a (defterdar kapısı, zindan kapısı gibi) pek çok farklı noktadan giriş imkanı var. Biz Belgrad Kalesi'ne bakan noktadan giriş yapıyoruz.

Belgrad Kalesi

Sağlı sollu pek çok heykelin bulunduğu taş yoldan ilerleyip tepeye tırmanıyoruz. Tuna ve Sava Nehirlerini görmeye başladıkça görsel zevk anbean artıyor. Özellikle ikindi vaktinde tepede olmamız, manzaraya ayrı bir hava katıyor.

Tuna Nehri, Belgrad

Meydanda ilerlemeye devam ederken Sırp insanının Balkan havaları eşliğinde sergilediği hareketli oyunlara sıklıkla rastlıyoruz. Ayrıca pek çok insanın ilgiyle takip ettiği tavla turnuvaları oldukça hararetli geçiyor. Parkın güzelliği sebebiyle insanlar herhangi bir kafede oturma ihtiyacı hissetmiyor. Şehrin merkezinde böylesine yeşil bir alanın varlığıyla tasarruflu bir şekilde stres atma imkanı mevcut. Seyahat dönemimize denk gelen ve meydanda sergilenen Nazi dönemi Belgrad'ına ait fotoğraflar bir hayli ürkütücü.

Nazi Dönemi Fotoğraf Sergisi, Belgrad

Tavla Turnuvasından :)

Böylesine merkezi ve turistik bir alanda Osmanlı izlerine rastlamamak ne mümkün. Karşımda bir anda Mora Fatihi, Damat Ali Paşa Türbesi'ni görünce ister istemez duygulanıyorum. Fakat türbeye bağlanan çok sayıda çaputu da gördükçe duygusal ortamın rengi üzüntüye doğru kayıyor. 2001 yılında Türk Büyükelçiliği tarafından restore edilen türbenin yerli ve yabancı pek çok ziyaretçisi var. 

Damat Ali Paşa Türbesi, Belgrad

Kalemeydan'ı hakkıyla gezmek için birkaç saatlik vakit ayırmak gerek. Sıradan bir park değil burası. Şehrin önemli gezi noktalarından birisi de Nicola Tesla Müzesi. Sırp mucidin eserlerinin sergilendiği müze, şehir merkezinden yaklaşık 1 kilometre kadar uzaklıkta. Eski Yugoslavya'nın başkentinde yakın tarihin izleri hala mevcudiyetini korumakta. Jugo marka eski arabalar, sosyalist dönemin gözde yapılarından olan Jugoslavija Publik, Hotel Moskva ve elektrikli tramvaylar vs. 

NATO uçakları tarafından 1999 yılında bombalanan Savunma Bakanlığı binasına ait yıkıntılar ise o dönemi unutturmamak adına yerli yerinde durmakta.

Eski Savunma Bakanlığı Binası, Belgrad

Türk dizilerinin Balkan topraklarındaki etkisini Belgrad'da da gözlemledik. Konuştuğumuz Sırplar içinde Türk olduğumuzu öğrenenler, tebessüm eder bir yüz ve bozuk bir Türkçeyle "Sülüman", "Kıvanc", "İstanbul" gibi kelimeleri dillendirmeye başlıyorlar. Bu durum, sohbet ettiğimiz diğer pek çok Balkan ülkesinde de aynı.  Yugoslavya döneminden kalma "Yugo" marka araçlara tek tük de olsa rastladık.

Muhteşem Yüzyıl Yeni Sezon Reklamı, Belgrad

Sırplarla iletişim kurmak kolay. Kiril alfabesini gördükçe, tabelaların muhtevasını çözmek konusunda biraz zorlansakta, insanlar yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Yani teleşa gerek yok. Dediğim gibi, hamur işi Sırpların favorisi. Ustalıkla sergiledikleri sayısız çeşitteki ürünlerin hepsinin ayrı bir lezzeti var. Akşam yemeği için Cumhuriyet Meydanı'ndaki bir pizzacıya girip, envai çeşit lezzeti muhteva eden vejeteryan pizzanın tam orta yerine kırdıkları yumurta ise "bu olmadı" dedirtti.


Belgrad'ın gece yaşantısı da oldukça hareketli. Sırplar eğlenceyi seven insanlar. Tuna Nehri üzerinde kurulu yeme-içme mekanları bir hayli kalabalık. Tam bir günde Belgrad şehrinin neredeyse tüm ilgi çekici yerlerini ziyadesiyle gördük. İstanbul'la kıyaslama yapıp, Balkan ülkelerinin başkentlerini ziyaret ederken fazla endişeye kapılmayın. Tek şehirde uzun süreli konaklamalar, sıkılmanıza sebebiyet verebilir. 

Belgrad'dan sonra Novi Pazar'dayız. Novi Pazar'da Türkçe bilen Boşnaklar hoş sohbet. Türkiye'den geldiğinizi söylediğiniz anda zaten ilgi ve alakanın haddi hesabı yok. Sırp takımları ile oynadıkları futbol karşılaşmaları pek çok kez olaylı geçiyor. Kosova sınırına yakın olan Novi Pazar, Osmanlı döneminden kalma Altun Alem Camii ve Emir Ağa Hanı ile birlikte Sopoçani Manastırı, 10. yüzyıldan kalma mezarlıklar gibi Osmanlı öncesi geçmişini de korumayı başarmış. 

Sırbistan'ın ziyaret ettiğimiz önemli bölgelerine dair bu yazı umarım ülkeye henüz gitmemiş turistler için faydalı olur. Vizesiz, tarih dolu ve fazla zaman harcamanızı gerektirmeyecek bir seyahat için ilk sıralara almakta yarar var.

Hoşçakalın.

Ahmet Deydin
Kasım 2015